çaylak arama

Özel Arama

akan başlıklar

30 Haziran 2010 Çarşamba

Tech Deck


Şimdi bildiğiniz üzere, kısa zaman önce reklamlarında parmak kadar kaykaylarla, hiperaktif bi punk back ground müziği eşliğinde, fiziğe aykırı hareketler yapılan tech deck denen uyuz bişe çıktı.
İlk gördüğümde nefret ettim, ama sonra arkadaş baskısıyla aldım. (kaykay seçme aşaması bir ömür)
Şimdi bu olayın kaykayı var, merdivenler falan yapmışlar güzel görünüyo falan, ama ne kadar uğraşsamda o adam gibi zıplatamadım kaykayı neyse zamanla olur dedim.
3 haftadır sraforlu karton üstünde işi gücü bıraktım alıştırma yapıodum 1 cm ye yakın zıplattım sonra. (kaykayım uçuyo şahitlerim var)
Sonra düşündüm ben ne için yapıyorum bunu diye amaç bulamadım.
Sonra arkadaşıma da aldırdım karşılıklı oturup zıplatıyoruz şimdi.
Beyninin değer yargıları 20 dakika ile 35 dakika tech deck ile oynadıktan sonra kaybolduğu için "aslında iimiş haa, olum half tube satılıyo ondan da alalım" demeye başlıyosunuz
bu konudan bahsetmemdeki amaç şudur ki bu saçma şeyi sözlüğe de bulaştırmayı düşünüyorum turnuva yapalım mutlu olalım diye.
tohumları hazırlıyorum (joker gülüşü) kardeşimin doğum günü hediyesi bilin bakalım ne olacak
tabiiki tech deck.
sonra oradan onun arkadaşına diyerek bulaşacak size ulaşacak
sonra dünyayı ele geçirecek.
ollie yaptık şimdi sıra nollie de.
şöyle bir sıkıntı var zeki müren diksiyonuna sahip olmadığınız sürece insanlar siz nekadar bastırarak "tek dek" derseniz deyin "tek tek" (ibrahim tatlısesten inciler döktüren bile oldu) anlıyolar. onun için yazılı vermek daha mantıklı geliyo bana.

SORULARLA YOK YERE ÖLMEK

Kaç kişi hatırlıyor acaba şimdi elazığ depremini? Kaç şiddetindeydi richter ölçeğinde kaç kişi öldü?
Kaç kişinin aklında kaldı saçma bir davadan neden yargılandığını bilmeden tutukluluk halinde yada sağlığı bozulup hapisten çıktıktan sonra hayatını kaybedenler? Var mı hesap soranı bu insanlar neden ölüyor diye? Neden saçma bir düşmanlık yüzünden kardeş katli yapılıyor diye?
Cevap verelim: YOK!
Öyle alışkın bir milletiz ki unutmaya, daha dün yaptığımızı hatırlamayız. Öyle sudan sebeplerle insanları harcarız ki herhangi bir ölümü çabucak unutabiliriz.
Deprem olur, Allah’ın işi der sineye çekeriz, hastalık gelir, Allah’ın işi der acısını çekeriz, kardeş kardeşi vurur, onlar düşman der köşeye sineriz!
Peki nerde kaldı insanlık, nerde her insanın en büyük hakkı, YAŞAMAK!
Altı şiddetinde bir depremle, kul yapımı bina altında kalan insanın ölümünden neden yaratan sorumlu olsunki? O yaratmış, akıl vermiş, köşesine çekilmiş bunlar ne yapar eder aklını kullanmaz birbirini öldürür diye izliyor! Yaratanın verdiği akılı kullanıp neden deprem bölgesinde, depreme dayanıklı konut yapmazsın ki?
Özgürlük, düşünceyi açıklamak, yaşamak kadar değerli değil midir? Bunları söyledi diye kaç insan öldü soğuk taş duvarlar arasında yıllarca bir insan yüzü görmeden, kimi işkence sırasında, kimi askerlerin kapısında nöbet tuttuğu kirli bir hastahane odasında!
Peki kardeşce yaşamak dururken öldürmek niye? Neyi paylaşamıyorsunuz da böyle vuruyorsunuz birbirinizi! Nedir insan canından daha değerli olan, neden boş siyasetle uğraşıyorsunu ki? Yıllarca kardeşçe yaşadığınız topraklar neden şimdi bereketsizleşti? Anlatsan inanmaz dünyanın başka bir köşesindeki insan! “yahu duydun mu? Beraber emperyalist devletlere karşı savaşanlar şimdi birbirlerine kıçlarını dönmüş yok ben şunu isterim, yok ben şunu vermem diye kavga ediyorlar. Bu yetmiyor gibi bir de kanlı bıçaklı olmuşlar! ”
Sadece biraz sorgulamak lazım, kaybedilenleri, daha çok kaybetmemek için. Çünkü giden dönmeyecek geri, “yalnızca sen kalsan da dünyada, dünya senin isteklerine boyun eğmeyecek! Kendi bildiğini okuyup yine dilediğini eyleme geçirecek!”
Öğrenmemiz gereken insanca yaşamak sadece! Herşeyin farkında olarak, utanmadan, çekinmeden, korkmadan! Başımız dik, özgürce! En önemlisi yok yere ölenin yerinde birgün kendimizin de olabileceğinin bilinciyle!

29 Haziran 2010 Salı

Dip

Güneş yukarıda ışıl ışıl. Enseniz yanıyor daha ilk sabah ışığıyla. Su ileride sizi bekliyor. Herşey gibi... Şu küçük tekne mesela. Sadece sizin için üretilmiş nerdeyse. O kadar güzel bir ahenk ki...

İnsanın "dört"te "üç"ü suymuş ...

Suya ilk girişte güneş hala sizinle. Geriye kalandan sesleniyor. Tadını çıkarmak lazım. Tuzun tadı ile yine aklınız başınıza geliyor. Pes etmek olmaz başladık bir kere... Şimdi biraz derine. Dışarının sesi, kulaçlarınızın sesi... Derken küçük bir balık sürüsü gördünüz bile. Farkına varmadılar daha. Ama keskin dönüşleriyle uzaklaştılar bile... Seçemedik...

Nefes almak ihtiyacı belirdi ama dalmaya devam. Basınç kulaklarınızda burdayım diyor. İlk merhaba... Ters döndüğünüzde kabarcıklarınızın yükseldiği havayla suyun sevdasını görürsünüz. Sevda büyük bir aşka dönüşür, güneş süzmelerinin eşliğindeki birleşme yerinde ve gökyüzü daha bir mavi, deniz daha bir sarıdır.

Aşağısı şimdi daha bir karanlık. İnmeye devam edin. Her denizde ve herkesde farklıdır. Geriye kalan o "bir"i doldurduğunuz yer diptir. Ne deseler inanmayın...

öylesine

Bir Ferhat’ın Şirin Sevdası

Nefes almak kadar alışılmış gelir ferhat’a, şirin’e sevdalanmak.
Sanki gözkapaklarının ardında bir resim şirin, her göz kapamada karşısında
Yada hiç durmamış ülkenin sanatçıları, dağlara kazımış şirin’i, her yan şirin!
Gül mü kokardı teni, ne kadar da beyazdı bilmez,
Aydınlık bakan iki göz görmüştür ferhat, karanlık bir peçenin altından

Şirin mi derler, güzelliği dillere destan da değildir, aslında adına da uymaz güzelliği
Pek bi küçük, pek bi sevimsizdir.
Burnu büyüktür yüzüne göre, suratına yakışmaz, alnı alabildiğine geniş
Bir çirkindir ki sormayın, ferhat bunun nesini sevmiş

Sorsan ferhat anlatsa, anlatmakla bitiremese o alabildiğine aydınlık gözleri
“Bir bakar, yeşilırmak gibi, görenler kıskanır da şirin’ime laf atar
Öyle derin bakarki boğulmamak elde değil
Güzel diyemezler korkarlar, bilirlerki şirin onlardan güzeldir,
Ah sevdiğim içerimin ateşi, güzel gözlü yarim
Görmesem de cemalini, yüreğim önünde secdede git demezsen kaldırmaz başını
Aşk mı kör etti kara sevdalık mı bilmem, sen iste dağ mı kılar sıralı,”
Ey amasya dağları diz çök bu sevda önünde, ferhat’ın gürzünün sesidir kulaklarında çınlayan
Yada akan sudur, ferhat’ın son darbesinde ciğerlerine dolan…

“Sen misin Şirin? Ferhat senin’çün mü öldü? Yok yere ölmek dedikleri bu olsa gerek!”
“Sus! Ki sen Ferhat değilsin! Ferhat gözle bakmayana Şirin ne gerek!”

Seyrüsefer (Kutup Yıldızı)


I

Kuzeye çıkan hiçbir gemi

Selam vermiyor bana sanki

Güneye inen her bir gemi

Hatırlatır bana sanki, seni

Elimdeki tüm eskizler

Rüzgarı bekleyen yelkenler

Yazılmış tüm şiirler

Hepsi sana seyrüsefer


II


Fırtınamsıyı geçtik çoktan

Düpedüz yedi dokuz hava,

Işıklar seçiliyor uzaktan,

Hangisi gerçekten liman

Mürettebat ağır uykuda

Bari sen uyan!

Bu dalgalar götürür bizi

Bildiğin hiçlik denizi,

Sirenler çaldıkça

Saklanıyor kayalıklar

Manevralar tükenmeden

Uyan!


III


Gündüzü seçmem

Zehir bir akşamdı.

Belki bakmıyordun,

Belki de hep dolunaydı.

Sabahtı.

Tütün dörttü.

Beşinci sinsice yandı.

Çıkılırdı bu sefere

Akşam derya koksaydı ...

Terbiyeli Şiir

kitaplar dolusu sözler
ve anlatmak için bir anı
saatlerce kurgulanan cümleler
"sen benim yalnız bildiğim
bütün yerlerin kalabalığı
ben kalabalıkta kaybolan 
gölgenin takipçisi"


yollarda gidiş-gelişim
"yol oluşun"
yol gözleyişim
gelmemen (gelemem)
teninde kaybolan gözlerim
ellerimde gidip-gelen hayalin

28 Haziran 2010 Pazartesi

Üçüncü Şahıslar Ağlamaz

Üçüncü şahıslar... İki kişinin ilişkisinde milyonlarca da olsalar üçüncülükten öteye gidemeyen şahıslar. Pek bir yakıcı bu aralar sözleri de, gözleri de, sessizlikleri de ...

Ben demiştimci bir kısmı. Boş ver gitsin deyip küfrünü kendine saklayanı da var, küfrü basanı da. Kimisi susuyor... Ben konuşuyorum... Küfrümü saklıyorum. Kimi zaman ağız dolusu doldurup, savuruyorum. Sonra yeri geliyor ben de susuyorum... Anlıyorum ki, üçüncü şahıs olmuşum. Onların teker teker yaptıklarını ben tek başıma yapıyorum. Sayının önemi yok ne de olsa.

Bir tek, üçüncü şahıs olduğum akşamın zehir gibi üçüncü şahıs sözlerin kulağımda çınlarken, boğazımda yumruğun, ciğerimde bıçağın kan ağladığımı hatırladığımda kendimi... Bir tek o zaman tekrar "ben" oluyorum. Sense "üçüncü şahıs" ! Ve ağlamadığını biliyorum. Kendimden biliyorum. Niceliksiz çoğunluk üşüncü şahısların niteliksiz kuralıdır : Üçüncü şahıslar ağlamaz...

26 Haziran 2010 Cumartesi

GEREKSİZ YOL

“Yürüdüğümüz yollar” diye bir cümle kurma isteğiyle sona doğru geliyordum. Aklımdaki tek şey bir müddet sonra senle bana ait bir özne önderliğinde bilinen ( bilindiği sanılan ) evvel zamana ait yüklem eşliğinde saadetime ermekti.

Sana giden yollar benle gitme ihtimalin olmadığı için hep karanlıktı. Bende önümü görmememi buna bağlıyordum. Senin bana ışık olma ihtimalin yoktu, son karanlıklar içinde yok oluyordum. Tam olarak böyle bir zamandı. Zifiri karanlık / simsiyah bir şekilde karşılaştık. Birbirimizde bir kusur görme ihtimalimiz yoktu. Ellerin, gözlerim, saçların, yüzüm siyahtık işte. Birbirimize dokunmadık hiç ama bir an bile ayrıldığımız söylenemez. İlk kez baş başa bir yolda yürüyorduk. Nereye gittiğimiz meçhul, ne de burada olduğumuzu soruyorduk bile.

Kimse görmedi bizi. En kalabalık yerlerde yürüdük. Bütün sevdiğimiz şarkıları söyledik, dinledik. Her şey güzeldi, cümlem bütün öğelerine ulaşmıştı ama mutsuzduk bu sefer. Mutsuzluk buluşturmuştu bizi, böyleyken durum son için geçerli bir sebep değildi mutsuz olmamız. 

Karanlıkta boğulduk. Dönüp cümleme baktığımda geride sadece, çoğul eki yoktu. Bu yaşanan hikayenin adı yoktu. Adın yoktu. Her şeyden öte bunu yazmaya hiç gerek yoktu.

25 Haziran 2010 Cuma

sözlük formatı

bir nevi sözlük anayasasıdır..

ingiltre' nin anayasasına baktığımızda yazılı bir metin görmemekteyiz.. sosyal yaşamın sürmesi için konulan kuralla dışında bunların üstünde bir anayasaya gerek duymamışlardır..

türkiye' nin durumuna bakarsak eğer; kanlı bir darbe sonucu ve bir çok özgürlüğün kısıtlanması sonucu haddinden fazla kazuistik ve katı bir anayasa mevcuttur.. ve ben yıllarca böyle bir düzen sonucu hazırlanmış ve bu derece saplantıları olan bir anayasanın bu millete reva olmadığını düşünürken, çokta fazla kalabalık olmayan bir topluluk için bu formatın aldığı reaksiyonu görünce yıllardır temellendirdiğimde fikirlerimde hafifte olsa bir sarsıntı yaşamadım desem yalan olur..

yıllardır kendine verilen ufacık hayatı kendisinin gerçek hayatı sanan ve bu sınırlar içine yaptıklarını özgürlük sanan; bunun sonucu olarak her şeyin kısıtlanması, yasaklanması ile düzenin oluşacağını sanan zavallılar ne yazık ki bu ülkeyi yaşanmaz bir hale getirdiklerinin farkında dahi değiller..

evet ben kelimeler kullansam dahi harflerin manasına aşikar olmayan kişilerden çok fazla bir şey anlamasını beklemek çokta doğru olmuyor..

23 Haziran 2010 Çarşamba

çaylaklar

sözlük konsepti dışında yer alan ve resimlerle beraber süsleyip yayınlamak istediğiniz yazılar ve buradan duyurmak istediğiniz şiirler için sözlük admini "xime" ye ulaşarak bloga yazar olabilirsiniz..

not: sadece sözlük yazarları katılabilir.. işlemler sözlük üzerinden yapılacaktır..


Sansüre karşı ortak deklarasyon


" Sanal alemde etkin 30 sivil toplum örgütü ve yayıncı bir araya gelerek sansüre karşı bir bildiri hazırladı. Saat 12:00'da yayımlanan bildiride, uygulanan sansürün Anayasa'ya aykırı, orantısız ve keyfi olduğu savunularak bir an önce durdurulması istendi. Bildiride, sansüre baz olarak kullanılan 5651 sayılı muğlak 'internet yasası'nın da kaldırılması talep edildi."

Temel Hak ve Özgürlükler Engellenemez
1. Internet kullanıcılarının düşünce özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı engellenemez.
2. Türkiye’de bireylerin, kurumların, ve şirketlerin bilişim alt yapılarını istedikleri şekilde oluşturmaları ve istedikleri servislerden yararlanmaları engellenemez. Sansür ülke ekonomisine de kabul edilemez bir bedel yüklemektedir.
Hukuka Aykırı, Ölçüsüz ve Keyfi İdari İşlem Demokratik Hukuk Devletinde Kabul Edilemez
3.
03 Haziran 2010 tarihinden beri Google servislerine uygulanan dolaylı sansür Anayasa’ya ve hukukun temel ilkelerine aykırıdır. BTK ve TİB tarafından alınan karar ve uygulama ölçüsüz ve tutarsız bir uygulamadır. Bu konuya ilişkin yapılan açıklamalarda, idarenin böyle bir yetkisinin olmadığı vurgulanmıştır. Nitekim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı talebi ile Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 17.06.2010 tarihinde YouTube sitesine erişim sağlayan 44 IP adresini engelleme kararı daha önce yapılan işlemin yetki bakımından hukuka aykırı olduğunu ispatlanmıştır.
4. 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17.06.2010 tarihinde verdiği ek karar, yetki sorununu çözmüş bulunmakla birlikte, kullanıcıların anayasal haklarını dikkate almadığı için yanlıştır ve en kısa sürede kaldırılması gerekir.

sözlüğe isim alternatifleri

sözlük kendi sayfasına geçtiğinde isim değişikliği olacaktır.. bu konuda fikirlerimiz mevcuttur fakat sizden gelecek çok iyi fikirler asla gözardı edilmeyecektir..

bu başlığa yorum olarak yazdığınız öneriler ankete eklenecektir..

not: birinci gelecek isim seçilecektir diye bir durum yoktur.. ama kesin kabul görecek veya yönetim tarafından benimsenecek bir isim kullanılabilir..

22 Haziran 2010 Salı

çaylaklar sözlük

sözlükle ilgili duyuruların yapılacağı ve belli bir süre sonra sadece sözlük yazarlarının göreceği bir hale dönüşecek olan blog..